Balkanlar’da son haftalarda yaşanan olaylar, uzun süredir “sorunsuz müttefiklik” olarak bilinen Türkiye-Karadağ hattını beklenmedik bir stres testine soktu. Podgorica’da yaşanan bir bıçaklama olayı, kısa sürede sokaklara yayılan Türk karşıtı protestolar, vizesiz rejimin askıya alınması ve Sırbistan’ın giderek sertleşen dili, artık sadece bir diplomatik pürüz değil, jeopolitik bir mesajlar zinciri anlamına geliyor. Bu makale, Karadağ’daki son gelişmeleri kronolojik ve analitik biçimde ele alıyor; olayların yerel bir asayiş vakasından bölgesel bir misilleme aracına dönüşümünü adım adım inceliyor. Ayrıca Türkiye-Sırbistan hattındaki artan gerilimin Karadağ sokaklarına nasıl yansıdığını ve Ankara açısından bu denklemde hangi stratejik tercihlerle “kazanan” ya da “kaybeden” konumuna düşülebileceğini analiz ediyor.
Olayların Kronolojisi: Podgorica’dan Balkan Satranç Tahtasına
26-27 Ekim 2025, Podgorica: Zabjelo semtinde bir Karadağlı vatandaşın bıçakla yaralandığı olaya karıştıkları iddiasıyla bir Türk ve bir Azerbaycan vatandaşı gözaltına alındı. Yaralanmanın hayati tehlike taşımadığı açıklandı. Ancak haber, sosyal medyada “Türkler Karadağlıyı bıçakladı” başlığıyla yayıldı ve saatler içinde şehir merkezinde Türk karşıtı sloganlarla protestolar başladı. “Ubij Turčina – Türkleri öldürün” gibi nefret söylemleri kullanıldı; Türklere ait dükkânlar ve araçlar saldırıya uğradı.
27 Ekim sabahı: Karadağ hükümeti, “güvenlik gerekçesiyle” Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat rejimini askıya aldığını açıkladı. Savcılık ise nefret suçlarına ilişkin resen soruşturma başlattı.
29-30 Ekim: Podgorica Yüksek Mahkemesi, gözaltındaki iki şüpheli için “kasten öldürmeye teşebbüs” yönünde makul şüphe bulunmadığına hükmetti; olayın adli nitelendirmesi “şiddet eylemi” olarak daraltıldı. Ancak bu karar kamuoyuna yansımadı; yerel ve Sırp basını hâlâ “Türk saldırganlar” başlığıyla olayı gündemde tuttu. Bu aşamada, sokak olaylarının planlı bir provokasyona dönüştüğü açıkça görülüyordu.
Balkanlar’da Dostluk Testi
Uzun yıllar boyunca “sorunsuz stratejik ortaklık” olarak tanımlanan Karadağ-Türkiye ilişkileri, son haftalarda ilk kez eş zamanlı üç ayrı cepheden sınanıyor: ekonomik-kültürel nüfuz, sokağa yansıyan etnik gerilim ve bölgesel düzeyde Sırbistan üzerinden gelen siyasi baskı. Artık mesele sadece diplomasi ya da yatırım değil; Balkan güç dengelerinde Türkiye’nin görünürlüğünün nasıl çerçeveleneceği sorusuna dönüşmüş durumda.
1. Ekonomik Nüfuz ve Kimlik Tartışması
Türk yatırımlarının artışı, özellikle Podgorica merkezindeki büyük ölçekli projeler, “Podgorica İstanbul mu oluyor?” başlıklarıyla tartışılıyor. Bu söylem, sadece ekonomik rekabet değil, kimlik savaşına dönüşmüş durumda. Sırp milliyetçi çevreler, Türkiye’nin bölgedeki varlığını “soft power” değil “psikolojik egemenlik” olarak sunuyor. Balkanlar’da ilk kez Türk yatırımları bir “ekonomik tehdit” değil, “kimlik tehdidi” olarak kurgulanıyor. Bu, Ankara’nın alışık olmadığı bir direnç türü.
2. Türkiye – Sırbistan Hattında Tırmanan Gerilim
Kosova’ya Baykar tarafından üretilen SkyDagger tipi “ready-to-fly” kamikaze dronları Ekim ayında büyük miktarda teslim edildi; Prizren/Priştine havaalanında konteynerlerle geliş ve KSF (Kosovo Security Force) personeline eğitim verildiği haberleri Ekim başında yayıldı. Kosova’ya yönelik Türk yapımı İHA ve mühimmat teslimatları, Ekim 2025’te Ankara-Belgrad hattında gerginliği görünür hâle getirdi. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, Türkiye’yi “Osmanlı nostaljisiyle hareket etmekle” suçladı; Sırp basını bu ifadeleri büyüterek Türkiye’nin bölgedeki her hamlesini “yeniden fetih” senaryosu olarak sunmaya başladı. Bu tablo, üç stratejik sonucu beraberinde getirdi: Görünürlük riski, Kosova faktörü ve yankı etkisi. Buradaki yankı etkisi, Sırbistan merkezli bu söylemin Karadağ, Bosna-Hersek ve Kuzey Makedonya gibi kırılgan ülkelerde yankılanarak Türkiye karşıtı bir medya ve sokak atmosferi yaratmasıdır. Kısacası, Türkiye-Sırbistan hattındaki her diplomatik titreşim, Karadağ sokaklarında toplumsal gerginliğe dönüşme potansiyeli taşıyor.
Suriye’nin Kosova’yı Tanıması: Vučić’in Tepkisi
Bu gerginliğin tam ortasında, Suriye’nin 29 Ekim 2025’te Kosova’yı bağımsız bir devlet olarak tanıması, Belgrad’da adeta şok etkisi yarattı. Vučić, bu kararı “Türkiye’nin gölgesinde alınmış bir karar” olarak nitelendirdi ve şu ifadeleri kullandı:
“Bu haber beni şaşırtmadı. Suriye hükümeti uzun süredir Ankara’nın etkisi altında. Bu, Türk damgası taşıyan bir hamleydi; Kosova’yı tanımaları bizim için bir diplomatik saldırı anlamına geliyor. Artık kimse bağımsız karar almıyor; herkes bir yerden aldığı emri uyguluyor.”
Vučić’in bu açıklaması, Sırbistan’ın bölgesel gerilimleri artık sadece Kosova merkezli değil, Türkiye merkezli bir stratejik çerçeveyle okumaya başladığını gösteriyor. Bu algı değişimi, Ankara’nın Balkanlar’daki “denge kurucu” imajını zedeleme riskini artırırken, Karadağ gibi ülkelerde Türkiye karşıtı sokak mobilizasyonlarını meşrulaştıran bir söylem zemini oluşturuyor.
3. Sokak Dinamikleri: Sessiz Gerilimden Açık Provokasyona
Podgorica’daki bıçaklama olayı, hukuken küçük bir asayiş vakası olsa da, politik olarak büyük bir manivela hâline getirildi. Mahkeme, fail veya kasıt bakımından olayın kesinleşmediğini açıkça belirtti. Ancak Sırp medyası, olayın ilk versiyonunu ısrarla “Türkler Karadağlıyı bıçakladı” şeklinde servis etti. Bu bilgi manipülasyonu, birkaç saat içinde organize protestolara dönüştü. Eylemlerde aynı slogan seti (“Ubij Turčina”, “Turci napolje” – “Türkleri öldürün”, “Türkler dışarı”) ve aynı güzergâh kullanıldı. Protestocuların yöneldiği bölgeler, Türk işletmelerinin yoğun olduğu City Kvart ve Zabjelo hattıydı. Bu unsurlar, olayın spontane değil, planlı bir toplumsal provokasyon olduğunu gösteriyor.
4. Diplomasi, Yatırım ve Sokak Hattında Risk Dengesi
Karadağ-Türkiye hattında oluşan tablo, artık üç düzlemde kırılgan bir dengeye işaret ediyor. Birincisi, ekonomik–kültürel cephe: Türk yatırımlarının “kimliksel nüfuz” olarak görülmesi, yerel siyasette Türkiye’ye karşı yeni bloklaşmalar yaratıyor. İkincisi, sokak düzlemi: Podgorica’daki olaylar, spontane öfke değil, örgütlü bir provokasyonun ürünüdür; kontrol edilmezse benzer gösteriler Sancak hattına yayılabilir. Üçüncüsü, diplomatik-jeopolitik düzlem: Türkiye–Sırbistan arasındaki gerginlik, Karadağ’ın iç siyasetinde yankı buluyor; bu durum hem vize rejimi gibi idari tedbirleri hem de bölgedeki medya dilini etkiliyor. Kısacası, yatırım alanındaki psikolojik kırılganlık, sokaklardaki etnik tansiyon ve Ankara-Belgrad hattındaki gerilim bir araya geldiğinde, Balkan istikrarının en zayıf halkalarından biri Karadağ oluyor. Bu nedenle Türkiye’nin önündeki en kritik sınav, güç gösterisi değil, soğukkanlı dengeleme stratejisini sürdürebilmek.
Ankara için asıl mesele bölgedeki uzun vadeli jeopolitik çıkarların korunmasıdır. Türkiye duygusal tepki değil stratejik hafıza gösterirse, kardeşlik dilini duygusal bir dış politika aracına dönüştürmeden, karşılıklı saygı temelinde koruyabilirse, bölgedeki istikrarın ana aktörü olmaya devam eder.
Bu yaklaşım, tarihsel ve kültürel bağları inkâr etmeden, onları ideolojik bir üstünlük veya hâmilik iddiasına dönüştürmeden sürdürmek anlamına gelir.
Yani Türkiye, kardeşliği “üstten bir sahiplenme” değil, “yan yana bir ortaklık” diliyle koruyabilirse, Balkanlar’daki dengeyi yeniden tesis edebilir.
Aksi hâlde, görünür güç gösterileri kısa vadede alkış toplasa da, uzun vadede bölgesel yalnızlığa yol açabilir.
Sonuç olarak; Podgorica’daki bıçaklama olayı, sadece bir asayiş vakası değil, Balkan satranç tahtasında Sırbistan’ın Karadağ’daki uzantıları üzerinden Türkiye’ye verilen planlı bir misilleme mesajı olarak okunabilir. Türkiye bu süreci sertlikle değil, stratejik sükûnetle yönetirse, sadece Karadağ değil, tüm bölge -şimdilik- istikrara kavuşur. Görünmez güç, Balkanlar’da en büyük güçtür.
Av. Gökhan CÖMERT



