Nitelikli Hukukçu Değil, Kullanışlı Hukukçu Formülü: HMGS

Hukuk temelden nasıl şekillendirilir? Hukukun öğretildiği, hukukçunun yetiştirildiği yerden başlayarak. Resmi gazetede 2019 yılında yayımlanan yönetmelikle 2019’dan sonra Hukuk Fakültesine giriş yapan hukuk mezunları için yeni bir sınav uygulanmaya başlandı. Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı. Hukuk Mesleklerini yapabilmek için bir önşart. İlk bakışta beklenen etkiyi gösterecek, hukuku güçlendirecek, nitelikli hukukçuyu seçecek gibi görünebilir ancak uygulamada işler çok farklı ilerliyor. Analiz edebilen, muhakeme gücüyle doğruyu yanlıştan ayırabilen, kanunları doğru yorumlayabilen hukukçuyu değil; yalnızca kanun maddelerini ezberleyebileni başarı standardı olarak kabul ederseniz ülkede sistemin emirlerine sorgulamadan, adalet süzgecinden geçirmeden uyan bir hukukçu kuşağı elde edersiniz.

Üstelik “çok fazla hukuk mezunu var” düşüncesinin yer etmesinin ardından bu sınav yürürlüğe konulmasına rağmen sınavın uygulanacağı resmi gazetede yayımlandıktan sonra, ülkede beş yeni hukuk fakültesi daha açıldı. Ayrıca hukuk fakültelerinde profesör ve doçent düzeyinde öğretim üyelerinin bulunmaması yükseköğretim standartları açısından kabul edilemez bir yapısal eksiklik. Eğer gerçekten nitelikli hukukçu yetiştirilmek isteniyorsa, öncelikle yapılması gereken eldeki hukuk fakültelerinin niteliklerini yükseltmek olmalıydı.

Günümüze kadar üç kez uygulanan bu sınav her tekrarda aynı gerçeği bir kez daha göz önüne serdi. Henüz eylül ayında yapılan sınavın başarı oranı açıklanmasa da Nisan ayında yapılan sınavdaki %23,81’lik başarı oranı ile benzer bir oran bekleniyor. Yani sınava giren 10 mezundan yalnızca 2’si başarılı oluyor. Fakat başarısız olanlar genç hukukçular değil; onları başarısız olarak yaftalayan hukuku ezbere indirgemeye çekinmeyen, denetimsiz, niteliksiz sınav yapısı.

Avukat olabilmek, hukuk mesleklerini icra edebilmek için bir sınav getirilmesine karşı değiliz fakat uygulamadaki sınav tam anlamıyla sınıfta kaldı. Oysa ne zaman ki bu sınav gündeme gelse sınavı savunmak için, Avrupa ülkelerinde de bu sınav var diye sınavın savunmasını yapanlar, oradaki sınavların içeriğini ya bilmiyorlar ya da göz ardı ediyorlar. Zira Türkiye’de uygulanmakta olan sınav dört yıllık fakülte eğitimini ölçmekte büyük oranda yetersiz. Hukuk fakültesi öğrencileri dört yıllık üniversite hayatlarında “kanunları ezberlemeyin, sizden bu beklenmiyor. Onları nasıl uygulayacağınızı, nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.” sözleriyle öğrenim görürler, vize ve final sınavlarına mevzuat açık girerler. Çünkü hukuk eğitiminde amaç kanunun ezberlenmesi değildir. Zaten meslek hayatında kanunlar ellerinin altında olacaktır. Keza torba yasalarla sürekli yapılan kanun değişiklikleri onları ezberlemeyi anlamsız kılmaktadır. Amaç o maddenin doğru yorumlanması, hukuki uyuşmazlıklara nasıl uygulanacağının kavranmasıdır.

Ancak mezuniyetin hemen ardından karşılarına çıkan sınav hukukun eğitim metodunu bütünüyle ters yüz etmektedir. O andan sonra önemli olan kanunları uygulayabilme, muhakeme yeteneği değil; yalnızca ezber ve bazen de şanstır. Sınav soruları incelendiğinde açıkça görülmektedir ki başarılı olmanın tek yolu 21 dersin bütün mevzuatını A’dan Z’ye ezberlemektir. Peki Türkiye’deki en saygın hukukçular, hakimler, savcılar; bu derslerin tamamının kanunlarını ezbere bildikleri için mi başarılı oldular yoksa muhakeme, analiz ve yorumlama yeteneklerini geliştirdikleri, hukuku bir düşünme biçimi olarak kavradıkları için mi? Cevabı hepimiz biliyoruz. Hukukun özü olan yorum gücü, sorgulama, mantık yürütme  bu sınavda yok sayılmıştır.

Bu tablo bize şunu düşündürüyor; sınavla güdülen amaç nitelikli hukukçular elde etmek değil. Bu durumda akla şu soru geliyor: Amaç ne?

Yeni bir hukuk mezununun mesleğini yapabilmesi hatta avukatlık stajını başlatabilmesi için tek şans olan bu sınavın  dayattığı ezberci anlayış zamanla ülkedeki hukuk eğitimini de şekillendirmeyecek midir? Şüphesiz şekillendirecektir ve şekillendirmeye başlamıştır. Fakülteler müfredatlarını bu sınava göre şekillendirmekte örneğin çağdaş hukuk sisteminin temeli olan Roma Hukuku bazı fakültelerde zorunlu ders olmaktan çıkarılmaktadır. Yine hukuk fakültesinde okumuş olan herkes bilir ki; aynı dersin farklı hocaları, derslerin ayrı noktalarına önem verir, hukuk içinde pek çok ekol ve doktrin bulunur. Bu da hukukun gelişmesine, öğrencilerin farklı görüşleri öğrenip üzerlerinde düşünmelerine katkı sunar. Fakat sınav, derslerde bu doktrinlerin göz ardı edilmesine sebep olmaktadır.

Üniversitesini HMGS başarı sıralamasında üst sıralarda görmek isteyen fakültelerin eğitim sistemini sınav odaklı hale çevirmeye başlaması kaçınılmazdır. Sınav odaklı yetişen hukukçular artık derslerde; bir mahkeme kararını eleştirip üzerinde konuşmayacak, adaletin nasıl sağlanacağı ile ilgili fikir teatisi yapmayacak, insan haklarının çiğnenmesininin sonuçlarını tartışmayacaklar çünkü bunlar sınavda çıkmayacak. “Neden?” sorusunun sorulmadığı, yalnızca “Hangi madde?” sorusunu soran öğrencilerin yetiştirildiği bir hukuk fakültesi düşünün ve böyle eğitim veren fakültelerin öğrencilerinin mezuniyet sonrası girdiği sınavda “başarılı” sayılıp mesleklerini icra edebildiği, buna karşın, sorgulamayı, düşünmeyi ve hukuk mantığını merkeze alan fakültelerin öğrencilerinin “başarısız” sayılarak meslekten dışlandığı bir sistem. Sorgulamadan, hukukun amacını kavramadan, adaletin anlamını düşünmeden yalnızca ezberle mesleğini icra hakkı kazanan bir kuşak yetiştirmek… Sistem bunu ister çünkü sorgulamayan hukukçu iktidarın elinde kontrol edebileceği bir araçtır. Distopik gözüküyor değil mi? Eğer sınavın odak aldığı ezberci anlayış değiştirilip sınav gerçek hukuk eğitimini baz alan bir noktaya getirilmezse maalesef bunları gözlemleyebiliriz.

Yazar: A. Alkım Gökçe / Hukukçu

Leave A Comment

At vero eos et accusamus et iusto odio digni goikussimos ducimus qui to bonfo blanditiis praese. Ntium voluum deleniti atque.

Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)