Türkiye’de Tatil Cennetinde Emek Cehennemi: Turizm Sektöründe, Görülmeyen Emeğin Politik Ekonomisi

  • Anasayfa
  • Analizler
  • Türkiye’de Tatil Cennetinde Emek Cehennemi: Turizm Sektöründe, Görülmeyen Emeğin Politik Ekonomisi

Yaz, Türkiye’de sadece bir mevsim değil aynı zamanda toplumsal adaletsizliklerin bariz şekilde görünür hale geldiği bir dönemdir. Her yıl milyonlarca yabancı turistin ilgisini çeken kültürel, doğal ve tarihsel zenginliklerimizin arkasında, umursanmayan bir emek gücü var: güvencesiz, ağır koşullarda ve çoğu zaman kayıt dışı çalışan yüz binlerce turizm emekçisinin alın teri. Övünülen ‘rekora koşan turizm’ istatistiklerinde yer almayan, işte bu emeğin bedeli. Türkiye turizminde yaratılan değerin kaynağı olan emek, “her şey dahil, her şey harika” illüzyonun ardında sistematik biçimde görünmez kılınıyor. Çamaşırhane çalışanından animatöre, valiz taşıyıcısından masaj terapistine, bulaşıkçıdan tur rehberine farklı alanlarda görev yapan milyonlarca turizm emekçisi; emeğe yakışmayan, insan onuruyla bağdaşmayan koşullarda, Bakanlığın “Türkiye: Huzurun Adresi” olarak pazarladığı turizm sektörünü görünmeden ayakta tutuyor.

Emek Değil Kar Merkezli Turizm

Görünmeyen emek birkaç turistik merkezle sınırlı değil; bu manzara Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış durumda. Antalya’dan Bozcaada’ya, Kapadokya’dan Trabzon’a kadar birçok turizm merkezinde çalışan mevsimlik turizm işçisinin içinde bulunduğu koşullara bakıldığında, iktidarın ağzına pelesenk ettiği “sektörel büyüme” belli ki bu emekçileri teğet geçmiş. Sendikal örgütlenmenin yetersiz olduğu bu sektörde; 12 saati aşan mesailer, anayasa ile güvence altına alınmış haftalık izin hakkının gasp edilmesi, koğuş tipi barınma, çoğu zaman asgari ücretin altında bile kalan maaşlar ve kayıt dışı çalışma artık olağan hale geliyor. Antalya’nın her şey dahil Bakanı ise, turizmi turizm yapan bu insanları görmüyor, duymuyor, bilmiyor. 

Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu açıkça ifade ediyoruz: emeği merkeze almayan bir turizm politikası bizim için meşru bir turizm politikası değildir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “60 milyon turist ve 60 milyar dolar gelir” sloganı emek göz ardı edildikçe bu söylem, toplumsal refahı değil, belirli çıkar gruplarının zenginleşmesini hedefleyen bir politikaya dönüşür.” 9 Temmuz gecesi TBMM Genel Kurulu’ndan geçen yasa ile haftalık kesintisiz dinlenme hakkının yalnızca talep edilirse kullanılabilecek bir imtiyaza dönüştürülmesi de turizmdeki büyümenin emekçilerin değil, toplumsal faydaya değil, ayrıcalıklı çevrelere hizmet ettiğinin açık bir göstergesidir. “Kamusal sorumluluk” bilinciyle hareket etmesi gereken bir bakanın, aynı zamanda büyük bir otel zincirinin sahibi olarak bu düzenlemeyi yasalaştırmış olması ise dikkat çekicidir.

Turizm, Türkiye ekonomisinin en çok istihdam yaratan sektörlerinden biri olmasına rağmen, emek açısından en kırılgan alanlardan biri olmaya devam ediyor. TÜİK’in resmi verilerine göre bile, yaklaşık 4,6 milyon kişi, doğrudan ve dolaylı, turizm sektöründe istihdam ediliyor ve bu çalışanların %34’ü kayıt dışı. Kadınların, gençlerin ve göçmen işçilerin yoğunlukta olduğu bu sektörde sendikalaşma oranı ise %5’in altında. Bu da milyonlarca çalışanın hak ve güvenlikten yoksun biçimde, tamamen işveren inisiyatifine terk edildiği anlamına geliyor. İktidar, diğer alanlarda olduğu gibi dış politikadaki başarısızlıklarının da üzerini örtmeye çalışırken turizmi Türkiye’nin “yumuşak gücü” olarak göz boyayan bir vitrin haline getiriyor, ama bu vitrinin arkasında kimlerin görünmez kılındığını umursamıyor. Bu vitrinin arkasında görünmez kılınanlar, emeğiyle bu sektörü ayakta tutan ama yorgunluğu, güvencesizliği ve onur kırıcı koşulları kadermişçesine yaşamak zorunda bırakılan turizm emekçileridir.

Gençler İçin Yaz Kış Fark Etmiyor: Düzen Hep Aynı

Pek çok turizm otelcilik okuyan üniversite ve lise öğrencisi için yaz tatilinde bu sektörde çalışmak; biraz tatil, biraz para kazanmak, biraz da yabancı dil pratiği anlamına geliyor. Ancak bu deneyim aynı zamanda Türkiye’deki çalışma hayatıyla ilk kez tanışmak anlamına da geliyor: Sosyal güvenceden yoksun, düşük ücretli, uzun mesailerin yapıldığı ve hak gaspının normalleştirildiği bir “işine gelirse” düzeni. Gençlerimiz için istediğimiz bu mu? Emek sömürüsünün olağanlaştığı, sendikal örgütlenmenin cezalandırıldığı, hak arayışının işten çıkarma tehdidiyle bastırıldığı bir çalışma rejimi mı istiyoruz bu ülkenin insanları için? Böyle bir düzende nitelikli hizmet mümkün mü? Peki kalkınma araçlarından biri olarak görülen turizmde, bu koşullarla sürdürülebilir kalkınma mümkün mü? Ve artık her yerde görünür hale gelen bu toplumsal adaletsizlik ikliminde toplumsal barış mümkün mü? İşte, bu soruları görmezden gelen yaklaşım, turizm politikasından çok adaletsizliğin sürdürülebilirliğini garanti altına alan bir yönetim anlayışını temsil ediyor.

Ne Yapmalı?

Nitelikli bir turizm politikası sadece tesis yatırımları ya da pazarlama stratejileriyle değil, sektördeki istihdam yapısının sosyal adalet ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesiyle mümkündür. Bu kapsamda denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, kayıt dışı istihdamla etkin biçimde mücadele edilmesi ve hak ihlallerine hiçbir koşulda göz yumulmaması gerekir. Turizmde güvenceli istihdamı sezonluk değil, sürekli ve onurlu bir çalışma düzeni haline getirmek, sosyal devletin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda anayasal ve demokratik bir yükümlülüğüdür. Özellikle yaz aylarında turizm sektöründe çalışan öğrencilerin maruz kaldıkları sömürü biçimlerine karşı özel koruyucu düzenlemeler geliştirilmelidir. Bu gençlerin çalışma hayatına belki de ilk kez dahil oldukları bu deneyimin, gelecekteki çalışma hayatlarını güvensizlik, belirsizlik ve umutsuzlukla değil; hak bilinci ve toplumsal aidiyetle şekillendirilmesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin cennet destinasyonlarında cehennem koşullarda çalışan emekçilerin sesine kulak vermeden ne adil ne sürdürülebilir ne de nitelikli bir turizm politikası inşa edilebilir.

Yazar: Gülşah Deniz Atalar / CHP Genel Başkan Yardımcısı

Leave A Comment

At vero eos et accusamus et iusto odio digni goikussimos ducimus qui to bonfo blanditiis praese. Ntium voluum deleniti atque.

Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)