Takvimler 2000 yılının Nisan ayını gösterdiğinde Alman siyasetini II. Dünya Savaşı sonrası dönemde domine etmiş bir kitle partisi olan Hristiyan Demokrat Birliği’nde (CDU) devrim niteliğinde bir gelişme yaşanıyordu. Erkek egemen kültüre dayalı, Batı Almanya’da serpilmiş ve kökleşmiş, Katolik muhafazakarlığı ağırlıklı bir siyasi partide kadın, Doğu Alman ve Protestan bir figür olan Angela Merkel genel başkan seçiliyordu. Bu sonuç, o dönemde Alman muhafazakar siyasetinin köklü partisi CDU için önemli bir dönüm noktasına işaret ediyordu. Nitekim parti, Merkel ve onun ekibinin çizdiği rotaya uygun şekilde, 20 yılı aşkın bir süre boyunca giderek merkeze oturan, modern bir muhafazakar parti haline geldi.
Takvimler 2021’i gösterdiğinde ise CDU’da başka bir gelişme yaşanıyordu. 90’ların ikinci yarısından beri Merkel’le kavgalı olduğu bilinen ve bu dönemde girmiş olduğu tüm parti içi mücadeleleri kaybeden, partinin geride bıraktığı geçmişinin bir uzantısı olan klasik muhafazakar Friedrich Merz, genel başkan seçiliyordu. Her ne kadar tek başına kurumsal bir partiyi tümden dönüştürme gücü olmasa da Merz’in seçilmesi, yıllardır merkezci ve ılımlı politikalarıyla bildiğimiz CDU açısından çeşitli soru işaretleri doğurdu. Almanya’da genel seçimlere 1 yıldan az bir süre kalmışken ve Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) anketlerde açık ara ilk sırada yer alırken, Merz’e ve CDU’ya ilişkin soru işaretleri daha da önem kazandı. Peki Merz’e ilişkin neler biliyoruz ve onun Alman siyasetinde yaratacağı olası etkiler neler olabilir? Gelin, birlikte bakmaya çalışalım.
Geçmişin Gölgesi
Gelecek yıl 70’ine basacak olan Merz, siyasete çekirdekten başlayan bir isim. Henüz 17 yasında CDU’nun kapısından giren ve partinin gençlik teşkilatı olan Junge Union’a katılan Merz, sonraki yıllarda istikrarlı şekilde yükselmeye ve CDU içerisindeki muhafazakar kanadın önemli temsilcilerinden biri olmayı başardı. Merkel’in genel başkan seçilmesinin ardından parlamentoda grup başkanvekili olarak partideki görevlerini sürdürmeye devam eden Merz, 2004 yılında görevinden istifa ederek kenara çekildi ve Merkel’in adım adım dönüştürerek merkeze taşıdığı CDU’da ilerlemesinin mümkün olmadığına karar verdi. Nitekim Merz’in kabuğuna çekilmeyi tercih ettiği bu dönem, partinin klasik muhafazakar kanadının tamamen sindiği ve mevzilerine çekildiği bir dönem olarak öne çıkıyor.
Siyasal analistlerin ve basının “merkeze yürüme” olarak tanımladığı Merkel politikaları, Merz için “CDU’nun sola kayması” demekti ve Merz her fırsatta bunu partinin tarihsel özünden uzaklaşması olarak gördüğünü ima ederek CDU’nun muhafazakar bir parti olduğunu anımsatıyordu.
Merz’ın siyasi hayatındaki en önemli kırılma anı ise, 2000’lerin ilk yarısında Merkel ile mücadelesini kaybetmesinde vücut buluyor. Merz’in adım adım parlamentodaki görevlerinden uzaklaştırarak etkisizleştiren, onun temsil ettiği muhafazakar 20.yüzyıl değerlerini partide marjinalize eden Merkel, Merz’in CDU’daki siyaset kanallarını kurutan ve onu neredeyse 20 yıl boyunca etkisiz eleman haline getiren bir faktördü. Nitekim Merz’in genel başkan olduktan sonra zaman zaman kendi pozisyonunu tarif ederken anti-Merkelci referanslara başvurması ve zaman zaman Merkel dönemindeki kimi politikaları anımsatıp, “Ben olsaydım böyle yapmazdım” demesi de bu arka planın bir uzantısı.
Peki CDU’nun yaramaz çocuğu Merz’in siyasi ve toplumsal meselelere bakışı aşağı yukarı nasıl? Merz’in şansölye olacağı bir denklemde neler görmemiz muhtemel? Birkaç konu başlığı üzerinden bunu irdelemeye çabalayalım.
Göç ve Göçmenler
Merz’in göç konusunda Merkel’in tam anlamıyla zıt noktasında olduğunu belirtmeye gerek yok. Merkel’in “Başarabiliriz” ifadesiyle somutlaşan açık kapı politikasının aksine Merz, “2025 seçim kampanyasının ana konusunun göç olması gerekmiyor.”[1] diyerek bu meseleye ilişkin halihazırda “rasyonel” bir pozisyonu olduğunu ima ediyor. Öte yandan Merz’in Ukraynalılar için dillendirdiği ve yoğun tepkiler sonrasında geri adım atmak zorunda kaldığı “Sosyal turizm için geliyorlar” ifadesi de Merz’in sığınmacı ve mülteci olarak Almanya’ya gelenlere bakışını özetliyor. Merz’in başat motivasyonu, yeni sığınmacı kabul etmemek ve kapıları mümkün olduğunca sıkı şekilde kapalı tutmak.
Göçmenler ve entegrasyon konusuna geldiğimizde ise Almanya’da muhafazakar sağın söylemsel alamet-i farikalarından biri olan “leitkultur” (öncü kültür) kavramının fikir babalarından birinin Merz olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu yaklaşıma göre her göçmen, Alman egemen kültürünü çok iyi tanımalı, kavramalı ve buna uygun şekilde Alman toplumuna entegre olmalı. Esasen burada entegrasyon ifadesiyle gizlenen şeyin, “mümkün olduğu kadar” asimilasyon olduğunu anlamak güç değil. Bu bağlamıyla Merz, 90’li yıllar için bile epey çağ dışı kalmış bir yaklaşımı temsil ediyor ve Almanya’ya yerleşmiş her yabancının “bir şekilde” asimile olmasını beklediğini dillendirmiş oluyor. Merz’in Arap gençlerini kastederek “küçük paşalar” ifadesini kullanması ve onları kural tanımayan insanlar olarak gördüğünü ima etmesi, ayrıca Almanya’da yükselen anti-semitizmi Ortadoğulu mültecilerin varlığına bağlayan bir mantık yürüterek meseleyi göçmen ve mülteci düşmanlığı üzerinden araçsallaştırması, yine not edilmesi gereken mühim detaylardan.
Toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik
Klasik bir muhafazakar olarak ailenin güçlendirilmesini devletin temel görevi olarak kabul eden Merz, Almanya’da gelecekte eşcinsel bir şansölyenin varlığı konusunda ise “Yasanın çerçevesi içinde kaldığı ve çocukları etkilemediği sürece- ki bu benim mutlak sınırıma ulaştığım noktadır – kamuoyunda tartışılacak bir konu değildir.”[2] demiş ve eşcinselliği çocuk istismarıyla bağdaştıracak bir yerden anladığını belli etmişti. Oysa Almanya’da evlilik eşitliğini yasallaştıranın CDU/CSU – SPD koalisyonu olduğunu anımsamak Merz için zor olmamalı. Öte yandan partide eski Sağlık Bakanı Jens Spähn ve Hamburg’un eski belediye başkanı Ole von Beust gibi eşcinsel kimliği açık siyasetçilerin bulunduğunu, hatta partinin LGBTIQ+ bireylerinin örgütlendiği ve 2022’de resmi bir parti örgütü statüsüne kavuşan LSU (Lesben und Schwule in der Union) gibi bir örgüte sahip olduğu gerçeği de Merz için yüzleşilmesi gerekenler arasında yer alıyor. Öte yandan Merz’ın bu konuda pragmatik davrandığını ve LSU’nun 25. kuruluş etkinliğine katılıp, “Elbette bir erkek bir erkeği sevdiğinde ve bir kadın bir kadını sevdiğinde toplumumuzu karakterize eden değerler yaşanır. Bu sadakattir, bu birbirini önemsemektir ve karşılıklı sorumluluktur.”[3] dediğini ve LSU’ya 25 yıllık emekleri için teşekkür ettiğini anımsamakta da fayda var. Özellikle LGBTIQ+ hakları meselesinin Almanya’da toplumun ve siyasetin büyük kısmında tabu olmaktan çıkması ve CDU içerisinde bu konuyu tabu olarak görenlerin epey marjinalize olması, Merz’i bu pragmatik çıkışı yapmaya iten bir faktör oldu. Öte yandan bu meselenin popülizme kurban edilip oya devşirilecek tarafları zayıf olduğu için, Merz açısından pragmatik bir tutum almak zor olmamışa benziyor.
Sosyal politika ve ekonomi
Almanya’da Merz denilince akla ilk gelen şeylerden bir tanesi, 2003’te ufak bir bira matının üstüne yazdığı vergi iadesiyle ilgili hesaplamadır. Vergi kanunlarının ve vergiye ilişkin tüm işlemlerin basitleştirilmesi gerektiğini öteden beri vurgulayan Merz’in bu meşhur ve sembolik hareketi yıllardır ara ara gündeme gelir. Nitekim CDU genel başkanı seçildikten sonra Merz’in ekonomiye ilişkin en önemli vaatleri, vergi kanunun sadeleştirilmesi ve büyük şirketler başta olmak üzere toplumun üzerindeki vergi yükününü hafifletilmesi ve özellikle ekonomik hayattaki bürokrasinin sadeleştirilmesi olarak özetlenebilir. Almanya’nın sosyal bir ülke olarak kalması gerektiğini de vurgulayan ve bunun da ülke geleneğinin bir parçası olarak gördüğünü belirten Merz, sosyal bir piyasa ekonomisinin ancak çalışarak ve istihdam yaratarak mümkün olduğunu belirtip, sosyal yardımların sağlanmasında daha katı düzenlemelerin gerektiğini ileri sürüyor. Sosyal yardımların zayıflatıldığı ve büyük şirketlere vergi indirimlerinin getirildiği bir ortamda sosyal devletin nasıl ayakta kalacağı ise büyük bir soru işareti. Merz’in liderliğini yürüteceği olası bir Alman hükümetinin, sosyal yardım programlarına erişimi zorlaştıracağını ve sosyal yardım sağlayan kurumlara dönük finansmanı sıkılaştıracağını kestirmek güç değil. Merz’in karmaşık parlamento ve muhtemel koalisyon denklemlerinde bu projelerini ne ölçüde hayata geçirebileceği ise muamma. Öte yandan CDU ve onun kardeşi partisi CSU içerisinde, sosyal politikaya bakışı sol siyasileri aratmayacak derece güçlü bir damar olduğunu da anımsatmadan geçmemek gerekiyor. Ezcümle, Merz’ın neoliberalizasyon hayallerinin hayata geçmesi pek kolay görünmüyor.
Diğer Partilerle İlişkiler:
Merz’in CDU genel başkanlığına seçildikten sonra hedefinde iki parti vardı: Yeşiller ve AfD. CDU’dan AfD’ye kayan oyları yeniden kazanabilme stratejisi yürüteceğini ilan eden ve buna uygun şekilde partiyi sağa kaydırmaya çabalayan Merz, öte yandan Yeşiller’i partisinin en büyük rakibi ilan eden bir stratejiyi benimsedi. AfD’nin oylarındaki istikrarlı artış ise Merz’in sağa kayarak AfD’yi zayıflatma stratejisinin işe yaramadığını göstermesi bakımından ibretlik. Liberal FDP’nin anketlerde yaşadığı çöküş nedeniyle merkez sağ koalisyon ihtimali olmadığını bilen Merz, potansiyel koalisyon ortağı olarak SPD’yi görüyor ve bu nedenle tüm sol partilere yüklenirken SPD’den ziyade Yeşiller’i hedef olarak seçiyor. Nitekim Merz ne zaman mevcut hükümeti eleştirse, eleştirilerinin merkezine genellikle Yeşiller’i ve Yeşiller Partili bakanları (bilhassa Ekonomi Bakanı Robert Habeck) alıyor.
Şunu da anımsatmakta fayda var: Geçtiğimiz yıl Merz, yerel düzeyde AfD ile iş birliği yapılabileceğini, çünkü sonuçta AfD’nin halkın oylarıyla seçim kazandığını belirtmişti. Bu demeç hem CDU/CSU içerisinden hem de siyasetin solundan büyük tepkiler alınca Merz geri adım atmak zorunda kalmış ve partisinin hiçbir koşulda AfD ile çalışmayacağına ilişkin ilke kararına saygılı olduğunu vurgulamak zorunda kalmıştı. Bu söylem bile, esasen Merz’in bilinçaltını dışa vurması bakımından oldukça önemli. Öte yandan FDP’nin dibe vurması ve %4’lük barajı geçmesinin bile şüpheli hale gelmesi, Merz’i SPD’ye mecbur eden bir gerçeklik yaratmış halde. Solda SPD’nin güçlendiği ve Yeşiller’in zayıfladığı bir senaryo, Merz’in tercih edeceği büyük koalisyon denklemini mümkün kılmaya aday.
Sonuç Yerine
CDU’nun esasen geçmişte kaldığı düşünülen erkek egemen, Batı Alman ve Katolik denkleminin vücut bulmuş hali olan Merz, Alman siyasetinin yakın geleceğini epey etkileyecek bir geçmişin gölgesi figür gibi duruyor. Özellikle son bir buçuk yıldır anketlerde CDU/CSU, SPD ve Yeşiller’le olan oy farkını giderek açarken, Merz de şansölye adaylığının kesinleşmesinin ardından anketlerde daha popüler hale gelmeye başladı. Bu gidişatı ilginç kılansa, gelecek yıl düzenlenecek genel seçimin ardından Merz’i şansölyelik yolculuğunu başarıya ulaştırabilmesi için bir sol partiye ihtiyaç duyacak olması. Şayet parlamento aritmetiği izin verirse bu koalisyon partnerliğinin CDU/CSU ile SPD arasında kurulacağını ve dört yıl aradan sonra büyük koalisyonun Alman siyasi hayatına döneceğini kestirmek güç değil. Buradaki kritik nokta, Merz’i SPD ile gireceği olası bir koalisyonda ne ölçüde esnek ve pragmatik olacağında yoğunlaşıyor. SPD’nin de Merz gibi bir klasik muhafazakarı taşırken sınırlarının ve sabrının ne olacağı merakla beklenen bir diğer nokta. Bunları konuşmak için erken olsa da seçimlere 1 yıldan az bir süre kaldığını da unutmamak gerekiyor.
Öte yandan CDU’nun homojen bir parti olmadığını, partide Merkel çizgisini benimseyen kayda değer bir güç olduğunu, hatta pek çok CDU’lu eyalet başbakanının bu çizgiye yakın olduğunu anımsamakta da fayda var. Bu durum Merz’i daha pragmatik ve ılımlı bir pozisyona çekilmeye itecek güç olacaktır gibi görünüyor.
Almanya’yı uzun ve çetin bir 2025 bekliyor. İlerleyen haftalarda ve aylarda Merz’i daha çok konuşacağız gibi duruyor. Bekleyip göreceğiz.
Kaynakça:
[1] https://www.zeit.de/news/2024-09/17/merz-migration-soll-nicht-hauptthema-im-wahlkampf-werden
[2] https://www.zeit.de/politik/deutschland/2020-09/homosexualitaet-friedrich-merz-aeusserung-kindesmissbrauch-kritik-bundeskanzler
[3] https://www.bild.de/politik/2023/politik-inland/rede-zur-homosexualitaet-friedrich-merz-hat-von-den-schwulen-gelernt-85806312.bild.html
Yazar: Emrah Aslan / Bağımsız Araştırmacı